“Denize birakilan siseler gibi kitaplar yazdim ve sen de onlari okuyorsun; sorular soran, hatta bununla da kalmayip okuma yorumlari öneren bir okursun, yani konusmaya baslayan bir okursun. Bir okur, yazili mesajlarin alicisidir. Konusmaya baslayan bir okur ise, tersine yeni mesajlar gönderen bir konuma geçer. Her ne kadar bu mesaj bir soru olsa da, sirasi geldiginde bir cevap beklese de... Bu sekilde, su anki oyunumuzda roller bir anlamda tersine dönmüstür, çünkü senin sorularini dinlemeye ve sirasi gelince, onlardan hareketle konusmaya çalisan benim. Yazmis olduklarim, senin kafanda ne ölçüde soru uyandiriyorsa sorularini buna göre soruyorsun ve sonra bu sorular benim kafamda kimi sorular uyandiriyor: rollerin degis-tokus edilmesi, yer degistirmesi, bunlar tam da bu kitabin üretilmesini saglayan seyler. Daha öncekiler üzerine bir kitap degil bu ve olamaz da, çünkü burada ben, kitaplar yazmis olan kisi degil, o kitaplari okumus olan kisiyi (seni) dinleyen kisiyim. Iste benim tarafimdan yazilmis olmayacak, ‘bana’ ait bir kitap.”Hakkiyla’da Lyotard, dil felsefesinden, Kant’tan ve Lévinas’tan ödünç aldigi kavramlarla, Libidinal Ekonomi’nin yarattigi “skandaldan” sonra kendi politik durusunu hazirlar ve ilan eder. Burada söz konusu olan, ne politik sorunun naif bir poetik düsünce adina terk edilmesi, ne de Lyotard’in totaliter egilimler tasidigindan süphe ettigi spekülatif Hegel düsüncesinin yarattigi hayal kirikliginin ardindan, basitçe Kant’a geri dönülmesidir. Söz konusu olan daha ziyade, Lyotard’in politik düsüncesinin adalet sorusu etrafinda yeniden sekillenmesidir.
Ortalama Değerlendirme »