Molla Sadrâ, kimi çağdaş araştırmacılara göre İslâm felsefesinin ihyasında ve inkişaf etmesinde öncülük yapan bir filozoftur. Bu araştırmacılar; Sadrâ’nın, İslâm felsefesinin son devirlerinde işgal ettiği yeri, hem kapsam hem de derinlik açısından Aristoteles ve İbn Sînâ ile mukayese ederler. Bu mukayesenin arka planında kanaatimizce, onun felsefesinde İbn Sina’dan gelen Meşşaî gelenek, Sühreverdî’den gelen İşrakî gelenek ve İbn Arabî’den gelen Ekberi geleneğin yeni bir sentez içerisinde ifade edilmesi yatar. Kitâbu’l-Meşâ?ir, Molla Sadrâ’nın en meşhur eserlerinden birisidir. Belki de Esfâr’dan sonra Sadrâ’nın en çok okunan ve ilgi gösterilen eseridir. S. H. Nasr’a göre bu eser, Sadrâ’nın ontolojik görüşlerini incelediği şaheseridir. Bu eser kendisinden sonraki birçok hakîm tarafından didik didik edilmiştir. İ. Kalın’a göre bu eser, Sadra’nın metafizik hakkında birinci sınıf bir eseri olup, onun ontolojik ve teolojik meselelere dair önemli iddialarını içerir.
Molla Sadra eserin içeriği hakkında şu bilgileri verir: “Bu risalede ilk olarak varlık bahislerini, onun her mevcutta sabit olan asıl olduğunun ispatını ortaya koyduk. Varlık hakikattir, onun dışındakiler yansıma, gölge ve karaltı gibidir. Dahası, burada Allah’ın fazlı ve ilhamı ile bize açılan üstün bahisleri ve ince kaideleri belirteceğiz. Bunlar, mebde ve mead bilgisinin dayandığı şeyler, nefis ilmi, ruhların ve cesetlerin haşredilmesi, peygamberlik ve velayet ilmi, vahyin ve ayetlerin iniş sırrı, meleklerin ve onların ilhamlarının ve alametlerinin ilmi; şeytanlar, vesveseleri ve şüpheleri, kabir ve berzah ilminin ispatı, Allah’ın küllîleri ve cüzîleri bilmesinin keyfiyeti, kaza ve kaderin, kalem ve levhanın bilgisi, Eflatun’un nuranî ideaların ispatı, aklın makullerle, hissin hissedilenler ile birleşmesi meselesi, akıl ve üstündeki şeyler gibi basitin mevcudatın bütünü olduğu meselesi ve varlığın tamamının, her ne kadar türleri ve mahiyetinin fertleri birbirinden ayrı, cinsleri ve fasılları tanım ve hakikat bakımından farklı olsa da aşağı ve yukarı makam ve dereceleri olan tek bir hüviyete sahip bir cevher olduğu meselesi ve fikir yürütmede ve sonuç çıkarmada tek kaldığımız diğer meselelerdir… Sahip olduğumuz bu ilimler, ne kelamî tartışmalardan, ne avamın taklitlerinden, ne gidimli felsefenin teorilerinden ve sofistik saşırtmacalardan ne de sufîlerin tahayyüllerindendir. Bilakis bunlar keşfe dayalı burhanlar olup, bunların doğruluğuna Allah’ın kitabı, Nebisinin sünneti ve nübüvvet, velayet ve hikmet evi mensuplarının sözleri şahittir.”
Ortalama Değerlendirme »