“ Hak-din” gökten inen suya benzer. Su, gökten temiz, duru ve (her topraga) esit olarak indigi halde, topragin bilesiminde bulunan unsurlarin rengi, tadi, kokusu vs.nin degisik olmasi; suyun tat, renk, koku vb. özelliklerini de degistirir. O zaman, suyun bazisi tuzlu, bazisi tatli, bazisi kirli ve bulanik olur; bazisindan faydalanilir, bazisindan faydalanilamaz. Bu, yeryüzünün cevherlerinin farkli olmasinin gerektirdigi bir zorunluluktur. Çünkü asli ve özü bakimindan gökten inen su tatli, duru ve temiz oldugu halde, yere indikten sonra degismektedir. Bir baska deyisle, eger su, üzerine indigi topragin durumuna göre degismeseydi, o zaman, gökten indirilen suyun hepsi tatli ve temiz oldugu gibi, kendisinden faydalanilan su da tek tür yani sadece “tatli- su” olurdu. Iste, “din” de tipki bunun gibidir. Yani Tanri tarafindan gönderilen ve vahye dayanan din “tek ve ayni din” oldugu halde, insanlarin yeryüzünde farkli dil ve kültürlere sahip topluluklar halinde yasamalari, gönderilen dinin de farkli sekilde anlasilip yorumlanmasina ve amaçlari ayni olmasina ragmen, farkli fiillerle örneklenip yasanilmasina; böylece, o, ayni zamanda, Peygamberlerin ve seriatlarin farkli olmasinin da zorunlu hale gelmesine sebep olmustur. Bu demektir ki, semâvî dinler yani vahye dayanan büyük târihî dinler, özü itibariyle, ayni dogruluk ve geçerlilige sahiptir. Iste bu, Mâtüridî’nin açikça ortaya koydugu, “Ibrâhimî dinler”le sinirli, bir “kismî çogulculuk”tur.
Yayınevi
Yazar
Çevirmen
Kağıt Cinsi
3. Hm. Kağıt
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yılı
2013
Sayfa Sayısı
140
Kapak Türü
Karton Kapak
-
ISBN
9789755481395
Ortalama Değerlendirme »