Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, barışın sağlanmaya çalışıldığı yıllarda, Woodrow Wilson meşhur On Dört İlke’yi ortaya attı. Her ne kadar son halinde adı geçmese de, bu on dört ilkeden en çok dikkat çeken kendi kaderini tayin hakkı oldu. İmparatorlukların çöktüğü, sömürgeciliğin hükmünü yitirmeye başladığı ve ulus-devletlerin ortaya çıktığı bu dönemde, bu hak, en çok sömürge halklarına umut oldu. Fakat güçlü ya da zayıf, küçük ya da büyük tüm halkların kendi kaderini tayin etmeye hakkı olduğunu bildiren bu ilkenin uygula(nama)ması, doğan umutları hızla yerle bir etti.
Erez Manela, Wilsoncu Moment’te, Woodrow Wilson’un sömürge halkları için nasıl bir kurtuluş figürü haline geldiğini, kendi kaderini tayin hakkına kavuşacaklarına inanmış halkların medeniyet kriterine çarparak nasıl hayal kırıklığına uğradıklarını ve mücadelelerini sokağa nasıl taşıdıklarını anlatıyor. Aynı zamanda, bu halkların, yüzlerini zaman içinde Wilson’dan, kendi kaderini tayin hakkını ilk kez 1914’te zikreden Lenin’e çevirmelerini aktarıyor; Büyük Güçler’in çıkarlarının, ilkelerin önüne nasıl geçtiğinin resmini çiziyor.
Merak ediyorum, istemeden etrafıma kurtuluşu olmayan bir ağ mı ördünüz? Bugün tüm dünya Amerika’ya dönüyor, yalnızca uğradıkları haksızlıklar için değil umutları ve şikâyetleri için de. Halklar tiranlarına yıllarca dayanırlar ama yeni bir milenyum hemen şimdi yaratılmazsa kurtarıcılarını paramparça ederler. Ama bu kadim haksızlıklar ve mevcut mutsuzluklara bir günde çare bulunamaz. Gördüğüm şey, sanırım tüm kalbimle yanılıyor olmayı diliyorum bir hayal kırıklığı dramı.
- Woodrow Wilson
Yayınevi
Yazar
Çevirmen
Ergin Özler
Kağıt Cinsi
Kitap Kağıdı
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yılı
2020
Sayfa Sayısı
431
Kapak Türü
Karton Kapak
-
ISBN
9789750528637
Ortalama Değerlendirme »