Çok genis bir hayal dünyasina sahip olan çocuk, dürbünüyle her gün gölde yük ve yolcu tasiyan bir gemiyi izler. Gemilerde tayfalik yapan babasinin da orada çalistigini düsünerek, balik olup bu gemiye ulasmayi; babasina zavalli dedesini, zalim Urazkul’u, yasadiklarini, hayallerini anlatmayi düsler. Dedesinin yanindan hiç ayrilmayan çocuk, onun anlattigi masallari dinlerken âdeta yasiyormusçasina onlardan etkilenir.
Yüze yüze gittin…
Ve bana tek bir sey söylemek düstü: Çocuk ruhunun bagdasamadigi çirkinligi ittin elinin tersiyle. Bu benim tesellimdir. Sen, bir defa parlayip sönen yildirim gibi yasadin. Yildirimlari gökler dogurur. Göklerinse ölmezligi var. Bu da benim tesellimdir. Her çekirdekte yeni bir hayat olusumu vardir. Çocuk vicdani ise insanlarda gelisen yeni bir hayatin belirtisidir. Bu da tesellimdir. Ve bu yeryüzünde bizi ne beklerse beklesin, insanlar dogup öldükçe dogruluk ölmeyecektir. Senden ayrilirken kendi sözlerini tekrarliyorum yavrum:
“Merhaba beyaz gemi, benim gelen!”
Insanin temel meselelerini, askini, hasretini, düsüncelerini kisacasi insani anlatti Cengiz Aytmatov. Kökü Manas’ti. Gelenekten gelecege uzaniyordu düsünceleriyle. Yepyeni ufuklara açiliyordu. Çocuklugunda dinledigi masallar, gençliginde hasret ve hüzünle eslik ettigi sarkilar, ozanlarin yaktigi türküler dünya görüsünün temelini olusturdu. Insanlarin gönlünü kazandi eserleriyle. Dünyanin dört bir tarafinda okundu.
O, yazilmamis bir tarihin dilini kesfederek sadece insanlari ve tabiati degil, insanin ve tabiatin hâllerini bu dille anlatiyor eserlerinde. Okuyucuyu çeken de onun bu özgün kurgusu ve üslubu oluyor.